Çifte Minareli Medrese
“Selçuklu döneminin en anıtsal yapılarından biri olan Çifte Minareli Medrese aynı zamanda en çok tahribata ve yıkıma uğramış yapılardan biridir de. Günümüze yalnızca doğu cephesi, yani ön yüzü gelebilmiştir. 1960’lı yıllarda yapılan araştırma kazısı sonucuna göre medrese, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı anıtsal bir yapıdır. Köşe kulelerinden sonra medreseye bitişik güney yönünde daha önceki dönemlere ait bir imaret veya zaviye olduğu, kuzey yönünde ise medrese bünyesi içinde bir hamamın olabileceğinin izleri ortaya çıkarılmıştır.
Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemseddin Muhammed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyıl, Anadolu Selçuklu döneminde imar faaliyetleri ve kültür hayatının önemli devresi olarak görülür. Selçuklular bu yüzyılın içinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu’da en önemli yapılarını meydana getirmişlerdir.
Bugün, doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-sırlı tuğla örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Sivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu olduğu öğrenilmektedir.
Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yandaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.
Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hâkim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Taşın yanı sıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir.” (Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s. 103–106.)
İlhanlı baş veziri Şemsettin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılan medresenin bu gün sadece ön cephesi ayakta kalmıştır. Yapının bu günkü durumundan hareketle, orijinal halinin iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu olduğu anlaşılmaktadır.
1882 yılında hücre birimleri yıkılan yapının ön cephe kısmına arkadan destek verilerek tamamen yıkılması önlenmiştir. 1946 yılında minarelerin şerefeleri restore edilmiş, 1972 yılında yıldırım düşmesi sonucu gövdesi çatlayan minare Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmıştır. Doç. Dr. Haluk Karamağaralı yönetiminde 1965-1971 yılları arasında yapılan kazıyla medresenin temelleri ortaya çıkarılmıştır. Yapı ayrıca 2002 ve 2008 yıllarında onarım görmüştür. 2009-2010 yıllarında yapılan restorasyonda ise cephe ve minareler onarılarak çiniler tamamlanmış, cephe temizliği yapılmış, temel kalıntıları1 myükseltilerek belirgin hale getirilmiştir.
Şifaiye Medresesi (Daruşifa)
Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus tarafından 1217 yılında şifahâne olarak yaptırılmıştır. Dört eyvanlı olan medresenin bir eyvanı türbe haline getirilmiştir. Darüşşifa 48 x68 mebadında dikdörtgen planlı, tek katlı kesme taştan yapılmıştır. Orta avlulu ve revaklı olan medrese, portal ve arka duvarlar boyunca uzanmaktadır. Ana eyvanın yanında iki büyük salon bulunur. Medrese hücreleri beşik tonozla örtülü ve pencerelidir. Portaldeki arslan ve boğa kabartması, ana eyvan köşelerindeki madalyonlarda bulunan kadın ve erkek başı rölyefleri bu medresenin belirgin özelliğini oluşturur. Taş ve çini işçiliği ise ayrı bir önem arz etmektedir.
“Taç kapısı üzerindeki kitabesinden şifahanenin 1217 yılında Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırıldığını öğreniyoruz.
Taç kapısı cepheden daha ileriye taşkın durumdadır. Kapı kavsarası dokuz sıralı mukarnaslı olup yan yüzler geometrik ve yıldız motifleri ile işlenmiştir. Bu motifler, ışık-gölge tesirleri yaratacak görünümdedir. Kapı kemeri köşeliklerinde simetrik iki hayvan figürü görülmektedir. Tahrip olmuş bu hayvanlardan sağdakinin kuvveti sembolize eden bir aslan, soldakinin sıhhati sembolize eden boğa figürü olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı kaynaklarda ise her ikisinin de aslan figürü olduğu yazılıdır.
Anadolu’daki Selçuklu Tıp sitelerinin ve hastanelerinin en büyük boyutlusudur. Hastane, 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır.
Genç yaşta hastalanan İzzeddin Keykâvus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas’a ve yaptırdığı Şifaiye’deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir. I. İzzeddin Keykâvus bilgin, iyi huylu şair bir insandır. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. III. Gıyaseddin Keyhüsrev, hocası Mecdüddin İshak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behramşah’ın kızı Selçuk Hatun’dur. Selçuk Hatun için 100.000 kızıl altın başlık verilmiştir.
Binada taş, tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapı, pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir. Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar.
Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde “La-İlâhe İllallâh Muhammedün Resûlllâh”, altta “Sûret-i Kamer” yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü, altta “Sûret-i Şems” çevresinde “Lâ-İlâhe İllallâh Muhammedün Resûlullâh” yazısı yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir. Gerek taç kapı cephesi gerek pencereler gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır.
Darü’ş-Şifa’nın güney eyvanı I. İzzeddin Keykavus’a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kareye yakın planlı olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.
1220 yılında vefat eden I. İzzeddin Keykavus’un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kûfi yazıları; mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifahanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılı olan “amel-i Ahmet bin Bekir-ül Marendi” kaydından Ahbet bin Bekir-ül Marendi olduğu anlaşılmaktadır.
Türbe içinde on üç sanduka bulunmaktadır. Sandukaların üzerleri çinilerle kaplanmıştır. Mihrap önündeki sanduka, I. İzzeddin Keykavus’a aittir.
Türbe kubbesi tuğla örgülüdür. Türbe mihrabı giriş aksındadır. Mihrabın iki yanında birer pencere bulunmaktadır.
Mihrap dışa taşıntılı olmayıp geometrik yıldız motifleri ve yazı ile süslenmiştir. Mihrap nişi kavsarası beş sıra mukarnaslıdır. Nişin iki yanında sütunceler yer almaktadır. Kavsaranın sivri kemerinde Tevbe suresi 18. ayet yazılıdır.
1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve döneminde tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak da hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden biridir.” (Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s. 83-91.)
YAPILAN ONARIMLAR:
1939, 1962, 2008-2011 yıllarında onarım görmüştür.
Kaynak : http://www.sivaskulturenvanteri.com/
“Selçuklu döneminin en anıtsal yapılarından biri olan Çifte Minareli Medrese aynı zamanda en çok tahribata ve yıkıma uğramış yapılardan biridir de. Günümüze yalnızca doğu cephesi, yani ön yüzü gelebilmiştir. 1960’lı yıllarda yapılan araştırma kazısı sonucuna göre medrese, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı anıtsal bir yapıdır. Köşe kulelerinden sonra medreseye bitişik güney yönünde daha önceki dönemlere ait bir imaret veya zaviye olduğu, kuzey yönünde ise medrese bünyesi içinde bir hamamın olabileceğinin izleri ortaya çıkarılmıştır.
Taç kapısı üzerinde yer alan kitabesine göre 1271 yılında Vezir Sahip Şemseddin Muhammed Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. XIII. yüzyıl, Anadolu Selçuklu döneminde imar faaliyetleri ve kültür hayatının önemli devresi olarak görülür. Selçuklular bu yüzyılın içinde Buruciye Medresesi, Gök Medrese ve Çifte Minareli Medrese gibi taş, tuğla ve çini sanatının Anadolu’da en önemli yapılarını meydana getirmişlerdir.
Bugün, doğu yönünde yer alan medrese girişinin taş süslemeli cephesi büyük boyutları ve tuğla-sırlı tuğla örgülü iki minaresi ile dikkati çekmektedir. Sivas Gök Medrese ve Erzurum Çifte Minareli Medrese ile benzerlik gösteren yapının iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu olduğu öğrenilmektedir.
Ön yüz, ortada iki minareli taç kapı, iki yandaki pencere ve köşe kuleleri ile kompoze edilmiştir. Ön yüzündeki süslemeli pencereler yerleştirilirken bir simetri aranmamıştır.
Cephedeki taş süsleme ve oran itibariyle mimari bir olgunluğun yanı sıra aynı süslemeyi tekrardan kaçınan bir anlayışın hâkim olduğu göze çarpar. Böyle bir uygulama ile daha canlı, hareketli, ışık-gölge oyunlarını kuvvetlice hissettiren bir cephe elde edilmiştir. Taşın yanı sıra sırlı tuğla ve çinilerle bezeli iki minaresi bu olgun ve doyurucu kompozisyonu renklendirmiştir.” (Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s. 103–106.)
İlhanlı baş veziri Şemsettin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılan medresenin bu gün sadece ön cephesi ayakta kalmıştır. Yapının bu günkü durumundan hareketle, orijinal halinin iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu olduğu anlaşılmaktadır.
1882 yılında hücre birimleri yıkılan yapının ön cephe kısmına arkadan destek verilerek tamamen yıkılması önlenmiştir. 1946 yılında minarelerin şerefeleri restore edilmiş, 1972 yılında yıldırım düşmesi sonucu gövdesi çatlayan minare Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmıştır. Doç. Dr. Haluk Karamağaralı yönetiminde 1965-1971 yılları arasında yapılan kazıyla medresenin temelleri ortaya çıkarılmıştır. Yapı ayrıca 2002 ve 2008 yıllarında onarım görmüştür. 2009-2010 yıllarında yapılan restorasyonda ise cephe ve minareler onarılarak çiniler tamamlanmış, cephe temizliği yapılmış, temel kalıntıları1 myükseltilerek belirgin hale getirilmiştir.
Şifaiye Medresesi (Daruşifa)
Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus tarafından 1217 yılında şifahâne olarak yaptırılmıştır. Dört eyvanlı olan medresenin bir eyvanı türbe haline getirilmiştir. Darüşşifa 48 x68 mebadında dikdörtgen planlı, tek katlı kesme taştan yapılmıştır. Orta avlulu ve revaklı olan medrese, portal ve arka duvarlar boyunca uzanmaktadır. Ana eyvanın yanında iki büyük salon bulunur. Medrese hücreleri beşik tonozla örtülü ve pencerelidir. Portaldeki arslan ve boğa kabartması, ana eyvan köşelerindeki madalyonlarda bulunan kadın ve erkek başı rölyefleri bu medresenin belirgin özelliğini oluşturur. Taş ve çini işçiliği ise ayrı bir önem arz etmektedir.
“Taç kapısı üzerindeki kitabesinden şifahanenin 1217 yılında Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırıldığını öğreniyoruz.
Taç kapısı cepheden daha ileriye taşkın durumdadır. Kapı kavsarası dokuz sıralı mukarnaslı olup yan yüzler geometrik ve yıldız motifleri ile işlenmiştir. Bu motifler, ışık-gölge tesirleri yaratacak görünümdedir. Kapı kemeri köşeliklerinde simetrik iki hayvan figürü görülmektedir. Tahrip olmuş bu hayvanlardan sağdakinin kuvveti sembolize eden bir aslan, soldakinin sıhhati sembolize eden boğa figürü olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı kaynaklarda ise her ikisinin de aslan figürü olduğu yazılıdır.
Anadolu’daki Selçuklu Tıp sitelerinin ve hastanelerinin en büyük boyutlusudur. Hastane, 1768 yılında çıkarılan bir fermanla medreseye çevrilmiş, I. Dünya Savaşı esnasında levazım ambarı olarak kullanılmıştır.
Genç yaşta hastalanan İzzeddin Keykâvus vasiyeti üzerine çok sevdiği Sivas’a ve yaptırdığı Şifaiye’deki türbeye getirilerek 1220 yılında defnedilmiştir. I. İzzeddin Keykâvus bilgin, iyi huylu şair bir insandır. Genç yaşta hastalanması sebebiyle tıbba ve hekimlere çok önem vermiştir. III. Gıyaseddin Keyhüsrev, hocası Mecdüddin İshak, halası Gevher Nesibe, karısı Mengücekli Behramşah’ın kızı Selçuk Hatun’dur. Selçuk Hatun için 100.000 kızıl altın başlık verilmiştir.
Binada taş, tuğla malzeme karışık olarak kullanılmıştır. Selçuklu yapılarında olduğu gibi taç kapı, pencere bordürlerinde, ana eyvan cephesinde Rumi tezyinata önem verilmiştir. Dikkatle incelendiğinde stilize çift başlı kartal ve kuş motifleri olduğu ortaya çıkar.
Ana eyvanın sağında ay sembolünün içinde örgülü saçları olan bir hanım başı ve çevresinde “La-İlâhe İllallâh Muhammedün Resûlllâh”, altta “Sûret-i Kamer” yazılıdır. Ana eyvanın solunda ise bir güneş sembolü ve ortada bir erkek başı figürü, altta “Sûret-i Şems” çevresinde “Lâ-İlâhe İllallâh Muhammedün Resûlullâh” yazısı yer almaktadır. Bugün bu figürler tanınmayacak haldedir. Gerek taç kapı cephesi gerek pencereler gerekse ana eyvan cephesi iç içe geçmiş yıldız biçiminde zarif motiflerle kaplıdır.
Darü’ş-Şifa’nın güney eyvanı I. İzzeddin Keykavus’a türbe olarak ayrılmış ve inşa edilmiştir. Türbe kareye yakın planlı olup ongen tuğla örgülü bir kasnağa sahip kubbe ile örtülü ve sivri külahlıdır.
1220 yılında vefat eden I. İzzeddin Keykavus’un sandukasından başka, hanedanına mensup on iki mezar sandukası daha yer almaktadır. Türbe cephesi, Selçuklu sanatının zengin çini süslemelerine sahiptir. Süslemede geometrik geçmeler, yıldızlar, kûfi yazıları; mavi, lacivert, firuze ve beyaz renkleri ile şifahanenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Bu çini süslemeyi yapanın sağ pencere üzerindeki alınlıkta yazılı olan “amel-i Ahmet bin Bekir-ül Marendi” kaydından Ahbet bin Bekir-ül Marendi olduğu anlaşılmaktadır.
Türbe içinde on üç sanduka bulunmaktadır. Sandukaların üzerleri çinilerle kaplanmıştır. Mihrap önündeki sanduka, I. İzzeddin Keykavus’a aittir.
Türbe kubbesi tuğla örgülüdür. Türbe mihrabı giriş aksındadır. Mihrabın iki yanında birer pencere bulunmaktadır.
Mihrap dışa taşıntılı olmayıp geometrik yıldız motifleri ve yazı ile süslenmiştir. Mihrap nişi kavsarası beş sıra mukarnaslıdır. Nişin iki yanında sütunceler yer almaktadır. Kavsaranın sivri kemerinde Tevbe suresi 18. ayet yazılıdır.
1220 tarihli en eski vakfiyeye de sahip olan ve döneminde tıp öğrenimi yapılması yanında hastane olarak da hizmet veren Şifaiye Medresesi Selçuklu döneminin şaheserlerinden biridir.” (Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s. 83-91.)
YAPILAN ONARIMLAR:
1939, 1962, 2008-2011 yıllarında onarım görmüştür.
Kaynak : http://www.sivaskulturenvanteri.com/

No comments:
Post a Comment